2025

MANGA: Çağın Çizgisi

“Her sanatçı kendi çağının çocuğudur” diyen Kandinsky, sanatçının kendi çağını yansıtma gücüne dikkat çeker. Sanat, yalnızca estetik bir ifade biçimi değil; aynı zamanda içinde doğduğu coğrafyanın, dönemin ruhunun, kültürel kodlarının ve toplumsal dönüşümünün bir aynasıdır. Sanatçının ellerinde şekillenen imgeler, felsefeyi somutlaştırır, duyguları görselleştirir ve çağın çarpıklıklarına ya da umutlarına tanıklık eder.

Bugünün mangakaları (manga sanatıyla uğraşan sanatçılar), kendi çağının kaotik ruhunu, kimlik arayışlarını, hızla dönüşen değerlerini ve teknolojinin yarattığı yeni gerçeklikleri özgün bir anlatım diliyle dışavuruyor. Bu ifade biçimi yalnızca bir çizgi üslubu değil, bireyin iç dünyasıyla dış dünya arasında kurduğu bir köprüdür.

Manga kültürü, çizgisel anlatım biçimiyle öyküleri şekillendirirken; sürrealist karakter tasarımları, duygusal geçişlerin abartılı görselliği, teknolojiyle iç içe geçmiş mekan kurguları ve kültürel melezliğiyle, mangakaların yarattığı ancak kendilerine ait olmayan bir kültürün figürleri ve mekanları içinde anlam arayışlarını sürdürdüğü bir zemindir.

Bu proje, MANGA’yı yalnızca bir üslup değil, çağdaş bireyin dünyaya dair duygularını, kırılmalarını, baskılarını ve özlemlerini yansıttığı bir dil olarak ele alıyor. Mangakaların çizgisel evreni; bir başkaldırının, bir iç hesaplaşmanın ve bir ait olma arzusunun görsel günlüğüdür.

MANGA, çağını yansıtan bir estetik değil; çağın ta kendisidir.

Nur Gökbulut

 

KEDİ KIZLAR

Her kedinin bir karakteri var. İster sokakta ister evlerde yaşasınlar, doğdukları günden itibaren sergiliyorlar kendi özelliklerini. Kimi sevip kimi sevmeyeceklerini, ne zaman ve kimin tarafından sevileceklerini kendileri seçiyorlar. Gururlu, kibirli, şımarık, sırnaşık… Hepsinin ortak özelliği ise temiz, akıllı, bencil ve dikkatli olmak, her zaman ve her koşulda. Her biri birbirinden güzel, birbirinden becerikli, doğal, asil… Haklı veya haksız nankörlükle suçlanan canlılar kediler.

Ya insanlar… Ya kızlar… Bazı kızlar… Kedi kızlar…
Yapay görünümleri, yapay davranışlarıyla kedi olmadıklarının farkında değilmiş gibi kedilere benzemeye çalışan kızlar. Zoraki güzelleşme, zoraki fark edilme, zoraki sevimlilik arayışları, birbirlerinden ayrılan özelliklerini ortaya çıkarmak ve özgün güzelliklerine sahip çıkmak yerine, birbirlerine benzeyen “kedi kızlar”…

Onların kedilerden farkı, doğallıktan uzaklaşan biçimlerinin arkasında, bilerek veya bilmeyerek, farkında olarak veya olmayarak kişiliklerini yitirmek. Kedilerin aksine, sevgiye ve ilgiye olan oransız gereksinimlerinin, kişiliklerini, kimliklerini geriye ittiğinin farkında olamamak.

Neden KEDİ? Neden: KEDİ

İnsanın çevresiyle, doğayla ilişkisi inin kedi üzerinden sorgulandığı bu proje, Özge Gökbulut Özdemir’in 15 Kasım 2024 tarihinde açılan BİR SOKAK KEDİSİ başlıklı sergisinin devamı niteliğindedir. Evrimsel süreçte vahşi doğadan kopup insanla aynı alanı paylaşan kedi imgesine odaklanan sergi, sokak hayvanlarına yönelik katliamların gölgesinde gerçekleşmiş ve katliamlar devam ederken bu proje ile “kedi” vurgusu hem sembolik hem de gerçek bir ihtiyaç olarak yeniden gündeme taşınmıştır.

Zamanın sanatsal sezgiyle kurduğu örtük bağlardan biri olarak, 2025 İstanbul Bienali’nin “Üç Ayaklı Kedi” başlığıyla kediyi merkezine alması, bu temanın kolektif bellekteki yerini de görünür kılıyor. Bienal teması açıklanmadan çok önce, Bir Sokak Kedisi sergisiyle sanatçının vurguladığı kedi teması, farklı sanat organizasyonlarına taşınarak bu mücadelenin sahiplenilmesine ve daha geniş kitlelere ulaşmasına katkı sunmuştur.

Bu sergi, kediyi yalnızca bir figür değil, insanın dünyayla kurduğu kırılgan, çelişkili ve zaman zaman zalim ilişkileri görünür kılan bir metafor olarak ele alır. BİR SOKAK KEDİSİ, kediyi evcilleşmiş bir hayvanın çevresiyle, insanla kurduğu ilişkinin ötesinde; özgürlük, mücadele ve varoluşun temsili olarak görüp, hem insanın hem de kedinin “vahşi” sokaklarda verdiği hayatta kalma mücadelesini vurgular. BİR SOKAK KEDİSİ aynı zamanda toplumsal vicdanın taşıyıcısıdır—görmezden gelinenin, ötelenenin, yok edilmek istenenin simgesidir.

İzleyicinin sorduğu “Neden kedi?” sorusuna ise verilecek en yalın cevap hâlâ aynı, “Neden: Kedi”.

 

Manga, Japonya’ya özgü çizim sanatıyla çizilen çizgi romanlardır. Japonya’da Manga sözcüğü tüm çizgi romanlar için kullanılırken, Japonya dışında sadece Japon çizgi romanları için kullanılır. Manga stilinde yapılan animasyonlar anime olarak adlandırılır. Çizimler animeye göre daha abartılıdır. Manga ve animeler ülkemizde 90’lı yıllarda tanınmaya başlasa da Japon mangalarının tarihi düşündüğümüzden çok daha eskiye dayanmaktadır. Manga kelimesinin bilinen ilk kullanımı bilindiği kadarı ile 1770’li yıllara kadar dayanmaktadır. 19. yüzyıl boyunca kelime özel olarak, üzerinde karikatürler bulunan ağaç bloklarını, özellikle de Hokusai Katsushika’nın 1819’da yayınlanmış olan ve öğrencilerinin kullanması için kendisinin çizdiği taslak, çizim ve karikatürlerini adlandırmakta kullanılmıştır. Hokusai, Japonya’da Edo döneminde yaşamış Japon sanatçı, ressam, oymabaskı ustası, tahta oymacısıdır. Hokusai, sadece manga geleneğinin temelini atması ile kalmaz aynı zamanda yaptığı ağaç baskılar başta Van Gogh olmak üzere, Monet, Manet, Renoir gibi 19 yüzyıl modern sanatçılarına da ilham kaynağı olmuş, modern sanatın şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Buradan anlaşılabileceği gibi manga ve modern sanatın bağları oldukça derinlere dayanmaktadır. Bizde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Lisesi olarak manga ve anime sanatını modern sanatla buluşturmak gayesi ile “Hokusai’den Miyazaki’ye Manga ve Anime Sanatı” Projesi’ni gerçekleştirmeye karar verdik. Modern sanata kaynaklık eden manga sanatının ve uzantısı olan anime sanatının, özgün değerleri ile gençler aracılığıyla tekrar sanatın içinde varlık göstermesine sağlayarak, sanat severlerin bu sanat formlarını tanımasına vesile olmak bu projenin temelini oluşturmaktadır.

 

Tilki Sanat, sanatın varoluşun eşiğinde beliren özgün bir düşünme biçimi olduğuna inanır. Bu nedenle ritüel katılım, kültürel anlatı, heykel, resim ve kolektif deneyimi iç içe geçiren Hiromita: Kalbin Çağrısına Yolculuk yerleştirmesi, Tilki Sanat’ın küratöryel yönelimiyle doğrudan kesişir. Proje, izleyiciyi zaman dışı ve anlam öncesi bir estetik alanla buluştururken, sezgi, bellek ve oluş kavramlarını birlikte düşünmeye çağırır.

Bu proje, Tilki Sanat için bir sanat eserine değil, bir geçiş hâline küratöryel müdahale imkânı sunmuştur. “İçsel Ev” çadırı gibi mekân öğeleriyle kurulan deneysel yapı, estetikle hafıza, arzu ile sessizlik, figür ile boşluk arasında kurulan kırılgan ilişkileri merkeze alır.  Proje boyunca amaç, izleyiciyle sanat eseri arasındaki mesafenin nasıl kurulduğunu düşünmeye çağırmaktı. Hiromita figürlerinin simgesel boşluğu, Dilek Nehri’nin yazı topografyası ve İstanbul’un renk belleğiyle kurulan ilişkiler, Tilki Sanat’ın sezgisel düşünceyle çalışan çağdaş küratöryel modele duyduğu ilgiyi temsil eder. Bu bağlamda Tilki Sanat, bu projeyi yalnızca üretmek ya da sunmak için değil, bir sanat nesnesinin ne zaman, nasıl ve neye dönüştüğünü yeniden düşünmek için üstlendi. Çünkü Tilki Sanat için küratöryel alan, formun değil oluşun izini süren bir eylem biçimidir.

Dr. Çağatay Olgun
BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ
ARTMORPHA, gençlerle çağdaş sanat arasında disiplinlerarası bir köprü kurmayı amaçlayan yaratıcı bir proje grubudur. Başkent Üniversitesi Seramik Sanat ve Uygulama Merkezi Öğr. Gör. Sibel Aktaş yürütücülüğünde ve üniversite öğrencilerinin aktif katılımıyla geliştirilen grup, geleneksel dövme sanatının kültürel mirası ile manga sanatının dinamik ve popüler görsel dilini bir araya getirerek genç sanatçılar için özgün bir ifade alanı yaratmaktadır.“Dövme ve Manga: Genç Sanatçılarla Yaratıcı Bir Yolculuk” projesi, bireysel kimliklerin sanatsal yollarla görünür kılınmasını, kültürel anlatıların yeniden yorumlanmasını ve genç sanatçılarla toplum arasında kalıcı bir sanatsal bağ kurulmasını hedeflemektedir. Atölye çalışmaları, dijital tasarım uygulamaları ve ilham verici sanatçı konuşmalarıyla gençlerin teknik becerileri ve yaratıcı düşünme pratikleri desteklenirken; yarışma ve sergiler aracılığıyla bu yaratıcı üretimlerin izleyiciyle buluşması ve sanat ortamında anlamlı bir yer edinmesi hedeflenmektedir.
Bu proje, genç kuşağın kendi sesini sanat aracılığıyla duyurmasına, özgün biçimlerde kendini ifade etmesine ve çağdaş sanat dünyasında yer edinmesine katkı sunmaktadır.
Bu proje, insan doğasının ayrılmaz parçası olan kıskançlık duygusunu, tarihsel ve psikolojik katmanlarıyla ele alan bir sanat okuması sunmaktadır. Varoluşla birlikte ortaya çıkan bu duygu, bireyin eksik gördüğü yönleri başkasında aramasıyla şekillenir; kimi zaman yıkıcı bir öfkeye, kimi zaman ise yaratıcı bir tutkuya evrilir. Bu çok yönlü dönüşüm, kıskançlığı yalnızca kişisel bir his olmaktan çıkararak toplumsal, kültürel ve felsefi düzlemlerde okunabilir bir hale getirir.


Bu bağlamda sergi, duygunun hem karanlık hem üretken doğasına ışık tutarak, izleyiciyle insan psikolojisinin en ilkel ve bir o kadar da güncel katmanlarında bir yüzleşme alanı sunmaktadır.
Bu sergi, sanatın dönüştürücü gücü aracılığıyla çevresel farkındalığı görünür kılmayı amaçlayan kavramsal bir araştırmadır. Kullanım değerini yitirmiş nesnelerin sanatsal formda yeniden yorumlanması, sadece estetik bir müdahale değil; aynı zamanda tüketim kültürüne ve onun ardında bıraktığı izlere dair eleştirel bir söylemdir.

Sanatçılar, atıkları birer anlatı nesnesi olarak kullanarak doğayla kurduğumuz yabancılaşmış ilişkiyi ifşa ederken, bu malzemelere atfettikleri ikinci yaşam aracılığıyla hafızaya, kimliğe ve sürdürülebilirliğe dair yeni okumalar öneriyor. Her bir eser, doğanın hem kırılgan hem dirençli yapısını temsil eden poetik ve politik bir form olarak izleyiciyle buluşur.

Bu bağlamda sergi, çağdaş sanatın çevre krizine verdiği yanıtı, etik ve estetik düzlemde yeniden düşünmeye davet eden bir arayüz niteliğindedir.
Kadının tarihi, sadece yazılı belgelerde değil, bedeninde, dilinde ve duygularında taşınan köklü bir mirastır. Bu proje, kadının geçmişten bugüne uzanan çok katmanlı hikâyesini görünür kılmayı amaçlıyor. Köklerimizdeki bilgelik, mücadele ve yaratıcılık, bugünün özgürleşen
sesi ve geleceğin hayal gücüyle buluşuyor. Bizler bu inisiyatifte, zamanı doğrusal değil döngüsel bir deneyim olarak görüyoruz:
Her bir eser, bir hatırlama, bir direniş, bir umut ve bir yeniden doğuş anıdır. Kadının zaman içindeki dönüşümünü; gelenekten, mitolojiden, kişisel hafızalardan ve kolektif deneyimlerden beslenerek ifade ediyoruz. Bu yolculukta; geçmişin yankılarını, şimdinin çığlıklarını ve geleceğin fısıltılarını sanatın diliyle bir araya getiriyoruz. Çünkü biliyoruz ki: Kadınlar, zamanın hem tanıkları hem de kurucularıdır.
Sanat, bir toplumun kültürel dokusunu, tarihsel hafızasını ve bireysel kimlik arayışlarını yansıtan en güçlü ifade biçimlerinden biridir. Bu bağlamda sanatçının üretimleri, bireysel deneyim ile toplumsal gerçekliğin kesişim noktasında konumlanarak, günümüz kent yaşamının ve sokak kültürünün görsel temsilini sunar. Sanatçı, gençlik yıllarından itibaren ilgi duyduğu sokak kültürünü yalnızca bir estetik biçim değil, aynı zamanda bir yaşam tarzı ve kimlik inşası aracı olarak ele almaktadır.

Bu seride yer alan eserler, popüler kültürden beslenen dinamik imgelerle, kent yaşamının kaotik ve çok katmanlı doğasını bir araya getirir. Sprey boya teknikleri, karikatürize figürler ve kültürel simgeler aracılığıyla yaratılan bu görsel dil, izleyiciye hem bireysel hem kolektif hafızayı sorgulama imkânı sunar. Toplam 10 eserden oluşan bu seri, sanatçının yaşadığı çevreyle kurduğu kişisel bağı ve bu çevreden türettiği estetik kodları somutlaştırır.

Sokakların sürekli değişen yapısı ve bu yapının içinde şekillenen gündelik hayat, sanatçının anlatımında özgürlük, aidiyet ve dönüşüm temalarıyla iç içe geçer. Bu yönüyle sergi, yalnızca görsel bir deneyim sunmakla kalmaz, aynı zamanda çağdaş bireyin kimlik ve ifade arayışına dair derinlikli bir okuma da önerir.
17.YY HOLLANDA; FELSEFE IŞIĞINDA SANAT
Spinoza,son yıllarını ,Ressam Van Der Spijke birlikte evinde geçirdi.,Spinoza’ya göre Tanrı mucizelerini doğal yollarla gerçekleştirir,Spinoza ,Hegel’e göre Felsefe’nin başlangıç noktasıdır’’Ya Spinozacılık ya da Felsefesizlik’diye tanımlar.17.yy Hollandasında yaşamış bu önemli Filozofun dönemin en önemli ressamlarını etkilememiş olması bilinçli yada bilinçsiz,sanata yön vermiş olmasına şaşırmamamız gerekir,
Felsefe hemen hemen her dönemde her alanda ve özellikle sanatta ayrıcalıklı bir rol oynamıştır,17.yy Hollandasında Descartes Portresi yapan Rembrandt,bir insan söz konusu bir şeyi yapmayı amaçladığında ve onu mükemmele getirdiğinde,işi sadece kendisi tarafından değil,yaratıcının niyetini ve amacını doğru bir şekilde bilen veya bildiğini düşünen herkes tarafından mükemmel olarak nitelenecektir’sözüyle Spinoza….Sanatın o büyüleyici kimliğine atıf da bulunmaktadır,ve bizler bu sözleri Spinoza!nın tüm canlı ve doğaya verdiği,tanrısal anlamlar,Rembrandt,Frans Hals,Vermeer,Gerard Van Hanthorst,Cornelisz Verspronck,gibi bir çok sanatçının çalışmalarında  bu izleri rahatlıkla görebiliriz.
Genç Yetenekleri Güçlendirme Vakfı (EMART) kâr amacı gütmeyen bir sivil toplum kuruluşudur. Sanat eğitimi alan öğrencilerin sanatsal üretimlerine destek vermeyi, klasik müzik ve opera sanatına olan ilgiyi arttırmayı, ülkenin sanat ve kültür hayatında çeşitlilik getirerek katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
Faaliyetlerine 3 yıl önce başlayan Genç Yetenekleri Güçlendirme Vakfı, düzenlediği yarışma, sergi ve konserlerle sanat eğitimi alan öğrencilerin görünürlüğüne katkıda bulunurken sanat katılımcısını arttırma hedefine de ulaşmıştır.  Vakfın düzenlediği disiplinler arası bir proje olan Hayal Melodileri projesi, müzik ve plastik sanatları bir araya getirmektedir. Her yıl bir üniversite ile paydaş olarak gerçekleştirilen proje, paydaşı olduğu üniversitenin ev sahipliğinde sivil toplum kuruluşlarının ve özel sektör temsilcilerinin de katılımıyla sanatseverlerle buluşmuştur. III. Hayal Melodileri projesi Anadolu Üniversitesi ile birlikte planlanmış ve teması Carmen operası olarak kabul edilmiştir. Ülkemizdeki 40 farklı üniversitenin sanat ile ilişkili kurumlarında öğrenim gören yüze yakın lisans ve lisansüstü öğrenci bu projeye katılım sağlanmıştır. Vakıf bugüne kadar yüzlerce sanat öğrencisiyle iletişimde olmuş, 12 sergi ve 8 konser düzenlenmiştir.
KAPIMIZDAKİ MİSAFİR

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, iklim değişikliğinin hızlandırdığı buzulların erimesine dikkat çekmek için 2025 yılını “Uluslararası Buzulların Korunması Yılı” ilan etti.
UNESCO ve Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO) öncülüğünde yürütülecek bu girişim, buzulların hayati önemi ve korunmasına yönelik küresel bilinci artırmayı hedefliyor. Bu yıl, buzulların hızla erimesi sonucu ortaya çıkan çevresel ve insani krizlere karşı uluslararası iş birliğini güçlendirme çağrısı yapıyor.

Buzulların erime hızı son 10 yılda ’dan fazla artmıştır. Eriyen buzlar ise buhar olup uçmuyor. Kutuplarda erime bu hızla sürerse yüz yılın sonunda deniz seviyesi 65 cm yükselerek dünya haritasını yeniden çizecek. Bu da bazı şehirlerin hatta ülkelerin sular altında kalması demek. Antarktika kulağa uzak, erişilmez ve algılanamayacak kadar yabancı geliyor olabilir. Oysa beyaz kıtada suya karışan herbir buz kütlesi dünyanın neresinde olursak olalım bizim de kapımıza kadar gelip yaşamımızı değiştirecek. Eğer biz kendi yaşamımızı değiştirmezsek.

Sanatın kendisinin çok önemli bir işlevi vardır: Görünmeyeni görünür kılmak, hissedilmeyeni hissedilir kılmak. Gia Sanat inisiyatifi sanatçıları da sanatın çeşitli disiplinlerinin kendine has özgün dilini kullanarak, erişilemez, algılanamaz ve gözlerden uzak buzulları, sanat aracılığıyla görünür ve hissedilir kılıp; buzulların önemine vurgu yapan eserleriyle, Uluslararası Buzulların Korunması Yılına dikkat çekmeyi hedeflemektedirler.
Özgün Baskıresim Sanatçılar Derneği’nin düzenleyeceği Edition of Istanbul, çağdaş Türk baskıresim sanatının farklı disiplinlerden gelen sanatçılarını İstanbul’da bir araya getirmeyi planlıyor. Her sanatçı, kendi sanatsal pratiğine özgü konu ve tekniklerle ürettiği eserlerini bu seçkide sunarak, özgün baskının çeşitliliğini ve derinliğini gözler önüne serecek. Geleneksel tekniklerin yanı sıra yenilikçi yaklaşımların izini sürecek.
Özgün Baskıresim Sanatçılar Derneği tarafından düzenlenen Edition of Istanbul, baskı sanatının çoğaltılabilir ama her bir edisyonun kendi içinde benzersiz olduğu gerçeğini vurguluyor. Her baskı farklı bir hikâye anlatıyor.
Geleneksel ve deneysel baskı tekniklerinin buluştuğu bu sergi, İstanbul’un dinamik sanat ortamında, ulusal ve uluslararası sanatseverlerle buluşarak, baskı sanatının günümüz yorumlarını keşfetme fırsatı sunacak.
Özgün Baskıresim Sanatçılar Derneği tarafından düzenlenen Edition of Istanbul, Türkiye’nin farklı şehirlerinde yaşayan ve üniversitelerinde sanat eğitimi veren dernek üyesi akademisyen sanatçıları bir araya getiriyor. Her biri kendi sanatsal pratiğinde özgün üretimler yapan sanatçılar, bu sergide çeşitli teknikler ve temalar üzerinden çağdaş Türk baskıresmin günümüzdeki yerini ortaya koyuyor.
İstanbul’da gerçekleşecek bu özel seçki, yalnızca eserlerin sergilendiği bir alan olmanın ötesinde, atölye çalışmaları ile izleyiciyi baskıresim sanatının yaratım sürecine de dahil etmeyi planlıyor. Fuar kapsamında düzenlenecek atölye (workshop) çalışmalarıyla katılımcılar, baskı sanatının inceliklerini deneyimleme fırsatı bulacak.
Geleneksel ve çağdaş tekniklerin buluştuğu Edition of Istanbul, Türkiye’deki özgün baskı sanatının zenginliğini ve akademik üretimlerin sanatsal yansımalarını keşfetmek için önemli bir platform sunuyor.

 

Birlikte keşfedilen izlenilen mekanların oluşturduğu anlar, sanatçıların özgün duyumsamalarıyla farklı yüzeylere aktarıldı. Sergileme alanına eserlerle birlikte, eserlerin üretim süreci dahil edildi. Bir sonucu değil süreci sergilemeyi esas alan projemiz, mekanın birebir karşısından alınan fotoğraflar ve eskizler, biriktirilen materyaller, eser yapım aşamasında kullanılan malzemeler ve araç gereçlerle desteklendi.

 

Frekans veya titreşim sayısı bir olayın birim zaman (genel olarak 1 saniye) içinde hangi sıklıkla, kaç defa tekrarlandığının ölçümüdür, matematiksel ifadeyle çarpmaya göre tersi ise periyot olarak adlandırılır. Bir olayın frekansını ölçmek için o olayın belirli bir zaman aralığında kendini kaç kere tekrar ettiği sayılır, sonra bu sayı zaman aralığına bölünerek frekans elde edilir.
SI birim sisteminde frekans, hertz (Hz) ile gösterilir. Bir Hertz, bir olayın saniyede bir tekrarlandığı anlamına gelir. Olayın iki Hertzlik bir frekansa sahip olması ise, olayın saniyede kendini iki kere yinelediğini ifade eder. Frekansı ölçmenin başka bir yolu ise olayın kendini tekrar etmesi arasında geçen süreyi tayin etmektir zira frekans bu sürenin çarpmaya göre tersi olduğundan dolaylı olarak elde edilebilir. İki yineleme arasında geçen süreye periyot denir ve fizikte genellikle T ile gösterilir. Görünür ışık, uzayda hareket eden salınımlı elektrik ve manyetik alanlardan oluşan elektromanyetik bir dalgadır. Dalganın frekansı rengini belirler: 400 THz (4×1014 Hz) kırmızı ışıktır, 800 THz (8×1014 Hz) mor ışıktır ve bunların arasında (400-800 THz aralığında) görünür spektrumun diğer tüm renkleri bulunur. Frekansı 4×1014 Hz’den az olan bir elektromanyetik dalga insan gözüyle görülemez; bu tür dalgalara kızılötesi (IR) radyasyon denir. Daha da düşük frekansta, dalga mikrodalga olarak adlandırılır ve hala daha düşük frekanslarda radyo dalgası olarak adlandırılır. Aynı şekilde, 8×1014 Hz’den daha yüksek frekanslı bir elektromanyetik dalga da insan gözüyle görülemeyecektir; bu tür dalgalara ultraviyole (UV) radyasyon denir. Daha yüksek frekanslı dalgalara X-ışınları, daha yüksek frekanslı dalgalara ise gama ışınları denir.

 

 

 

2024

Zaman da sanat da soyut kavramlardır. Zihinde soyut olanı somutlaştırarak hayat verme ve yeni soyut anlamlar ile onun başka zihinlerde yeniden yaşamasına izin vermektir sanat.. “Zafer Gençaydın Anısına Soyut Zamanlar” başlıklı proje, 3 Mayıs 2024’te kaybettiğimiz değerli insan, sanatçı, eğitimci, akademisyen Prof. Zafer Gençaydın’ın soyut mirasını yaşatma sözü ile sanatın ve zamanın sürekliliğini temsil etmektedir. Resim soyut duygu ve düşüncelerle bir zihinde başlayıp, yarattığı duygu ve düşünceler ile başka bir zihinde yeni bir soyut ize dönüşürken, tüm somut öğeler bu süreçte bir taşıyıcı işlevi görür. Tıpkı bu sergiyle ve anılarımızla Zafer Hocamız’ı yaşattığımız gibi..

Biz insanların yarattığı atık malzemeler etki alanımız içindeki hayvan yaşantısını ve doğayı bozma eğilimindedir. Hayvan heykelleri insanların hayvanlar ve doğal hayat için daha adil ve dürüst davranılmasını teşvik eder. Hurda metal ve plastiklerden yapılan bu heykellerin hassas ve sıcak algıları dönüşümün nedenli etkili olabileceğini bize hatırlatır. Sanatçıların ürettiği bu heykeller onların bakış açısını anlattığı gibi dünya için faydacı ve tüketim toplumuna bir eleştiri de yapıyor.

Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu Grafik Sanatlar Bolumu mezun üç arkadaş olarak Birlikte Yürümek başlığı altında 2024 Artcontactistanbul da yer almaktan mutluyuz.

Yaratıcı yeni kuşakların oluşması için uygun iklim yaratmak amacı ile, 2010 yılında başlayan; sanatçı, eğitimci, akademisyen, tasarımcı, iş insanı, bilim insanı, STK çalışanı, bürokrat, öğrenci temsilcilerinden oluşan gönüllü bir grubuz. Ülkemizin aydınlık geleceği için, yaratıcı yeni kuşaklar için, katma değeri yüksek teknolojileri üretecek gençlerin yetişmesi için, çocuklarının çağdaş sanatın içinde yer almaları için, özgün sanatsal projelerin, kamusal mekânlarda izleyici ile buluşturabilmesi için. Palet Kültür Sanat ve Eğitim Derneği çatısı altında çalışmalarını sürdüren, sanata, eğitime, değişime gönül vermiş, kar amacıgütmeyen bir sanat organizasyonuyuz.

Küratörlüğünü Prof. Dr. Kıymet Giray’ın üstlendiği Fresh Ankara Projesi, “Bugünün Gençleri Yarının Sanatçıları” anlayışı ve “Sadece Kendin Ol” sloganıyla yola çıkmakta, 17-27 yaş aralığında, güzel sanatlar alanında öğrenim görmekte olan veya yeni mezun gençlerin, ilk eserlerinin tanıtılmasını ve sanat dünyasına takdim edilmesini öncelikli hedefi olarak görmektedir. İlki 2022 yılında, Başkent Kültür Yolu çerçevesinde Kül tür ve Turizm Bakanlığı’nın destekleriyle Ulus İlk Meclis Okulu’nun sergi mekanı haline getirilerek, 60 ilden 477 genç sanatçının eserlerinin Prof. Dr. İsmail Ateş, Prof. Dr. Zehra Çobanlı, Doç. Dr. Bülent Çınar ve Güzel Sanatlar Genel Müdür Yardımcısı Dr. Alper Özkan’ın yer aldığı seçici kurul tarafından değerlendirilmesi neticesinde 40 ilden 157 sanatçının üçer adet eseri sergilenmeye layık görülmüştür. İkincisi 2023 yılında, yine Başkent Kültür Yolu çerçevesinde Atatürk Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen Fresh Ankara Çağdaş Sanat Sergisi, 68 ilden 545 genç sanatçının eserlerinin Seçici Kurul tarafından değerlendirilmesi sonucunda 52 ilden 200 sanatçının üçer adet eseri sergilenmiştir. Fresh Ankara, genç sanatçıları ve eserlerini koleksiyonerler, sanatseverler ve galerilerle buluşturarak, kendi mesleklerinde gelişip, ilerlemelerine ve sanat ortamında bilinçli bir şe kilde deneyim kazanmalarına öncülük etmeye çalışıyor. Ayrıca, genç sanatçıların, sanat dünyasındaki rekabetle tanıştırılmasıyla birlikte özgür ve özgün sanatçı bilincini geliştirmelerine ve temel ilkelerini belirlemelerine olanak tanıyor. Gelenekselleşmesi için çalıştığımız Fresh Anka ra Çağdaş Sanat Sergisi’ni, 2024 yılının sonbaharında da Başkent Kültür Yolu çerçevesinde Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın destekleriyle Ankara’da tekrarlamak için gerekli hazırlıklara başladığımızı tüm genç sanatçılara duyurmaktan mutluluk duyuyoruz.

Sergi, doğanın ve insanın etkileşimini, estetik ve kavramsal yönleriyle sorgular. Gaz beton ve seramik kombinasyonu, çevresel duyarlılık ve sanatsal açıdan önemli avantajlar sunar. Malzeme seçimini yenilikçilik ekseninde çevresel etkiyi azaltma ve sürdürülebilirlik açısından ele alır. Sergi, doğa-insan ilişkisini sanat aracılığıyla anlamaya çalışır ve izleyicilere daha kapsayıcı bir bakış açısı sunar. Bu sergi aynı zamanda Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Merkezi tarafından desteklenen SGA-52-2024 kodlu “Bir Araştırma ve Deneysel Geliştirme Çalışması: Gaz Beton Üzerine Sır Uygulamaları” başlıklı projenin ilk çıktısı niteliğindedir. 

2023

Karanlık ile renk arasındaki ilişkiye ve ilişkisizliğe dikkat çekmeyi amaçlayan projede, Nur Gökbulut’ un «sarı karanlık» başlıklı çalışmaları ile Özge Gökbulut Özdemir’in «karanlığı boyamak» vurgusuyla gerçekleştirdiği «siyah üzerine» başlıklı çalışmaları içinde bulunduğumuz karanlığı yeniden hissettirerek, karanlıktan çıkış yollarını sorgulamaya açıyor…

Bu yepyeni bir varoluş alanı… Mekân ve zamandan bağımsız, fiziksel dünyanın koyduğu sınırların ötesinde… İnsanı her yönden istila eden bir deneyim ve paylaşım sahası… VR gözlükler aracılığı ile sonsuz sayıda evrene geçiş yapmanıza imkân tanıyan bu fantastik teknoloji; PASSTHROUGH’23 adı altında izleyiciyle buluşuyor. Hurdalara, manalar giydiren Heykeltraş Asaf Erdemli, bu alana, tamamen bir “İkiz Dünya” düşüncesi ile yaklaşıyor. Başlangıçtan beri gittiği yoldan ödün vermeyen sanatçı, sanal dünyanın ürettiği ve sayısı milyonlarla ifade edilen model kütüphanesini, fiziksel dünyada heykel yaparken kullandığı hurdalarmışlarcasına ele alırken; aklını bir kaynak makinası gibi işleterek, bu dijital hurdalığı yeniden şekillendiriyor. BİZ BOZDUK BİZ DÜZELTELİM Biz insanların yarattığı atık malzemeler etki alanımız içindeki hayvan yaşantısını ve doğayı bozma eğilimindedir. Hayvan heykelleri insanların hayvanlar ve doğal hayat için daha adil ve dürüst davranılmasını teşvik eder. Hurda metal ve plastiklerden yapılan bu heykellerin hassas ve sıcak algıları dönüşümün nedenli etkili olabileceğini bize hatırlatır. Sanatçıların ürettiği bu heykeller onların bakış açısını anlattığı gibi dünya için faydacı bir mesajı da veriyor.

Bağdat Caddesi, Şaşkınbakkal’daki “Umutlu Şeyler” atölyesi; önemli bir ihtiyacımızı karşılayan ve sosyalleşip bağ kurmamıza aracılık eden sanatın, bize neler öğretebileceğini keşfetmek isteyenler için yeni bir sanat durağı. Kitap kulübü, yazarlık, heykel, resim, sanat tarihi atölyeleri, değişik konuşmacılarla söyleşi ve seminerlere ev sahipliği yapıyor.

UNESCO 2023 yılını, ‘insanlığın barış ve iyiliğine destek olması, sürdürülebilir kalkınması için üstün gayretleri ve hizmetleri dolayısıyla Âşık Veysel yılı ilan etti. UNESCO üyesi 193 ülkede Aşık Veysel anma etkinlikleri düzenliyor. Sergi küratörleri Nazender Süzer Gökçe (Aşık Veysel’in torunu/Fotoğrafçı) ve Gürsel Gökçe (Gazeteci ve Fotoğrafçı) özel koleksiyonundan oluşan ‘Ustaların Objektifinden Âşık Veysel’ Fotoğraf Sergisinde, Usta Fotoğrafçıların Ara Güler, Fikret Otyam, Ozan Sağdıç, Ergun Çağatay, Mustafa Türkyılmaz ve Anadolu Ajansı muhabirlerinin eserleri yer alıyor. Caner Yedikardeş’in “Görülmeyeni Görmek: Âşık Veysel” adlı yapıtının manifestosu: Sanat, sınırları aşarak içsel bir yolculuğa çıkmanın, evrensel gerçekliklere dokunmanın ve insan deneyimini derinlemesine anlamanın bir yoludur. “Görülmeyeni Görmek” ise, sanatın bu özgürlüğünü yücelten bir kavramdır. Bu kavram, görme engelli ozanımız Âşık Veysel’in sanatıyla özdeşleşir. O, gözlerini kaybetmiş olmasına rağmen içsel gözleriyle derin bir anlayışa sahiptir. Şiirleri ve besteleri, gözlerin ötesindeki gerçekliği ifade ederken izleyicileri de içsel bir yolculuğa çıkarır.

Belki her mimarin hayalidir heykel yapmak. En azından benim için öyleydi. Bu kadın koleksiyonu işte bu hayalin hikayesi ile oluştu. Çağlayan Sönmez kimdir? 1998 yılında, Türkiye’deki Mimarlık ve Mühendislik Fakültesi’nde lisans eğitimini ve 2005 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde yüksek lisans eğitimini tamamladı. 2005 yılında “Kentsel Dönüşümün Tarihsel ve Sosyal Analizi”, başlıklı yüksek lisans tezi yayınlanmıştır. İnşaat ve İşletme Merkezleri Yönetimi A.Ş.’de Teknik Ofis Koordinatörü ve Baş Mimari Tasarımcısı görevlerinden sonra 2009’da Cağlayan Sönmez Mimarlık Ofisi’ni kurdu. 2009 yılında, Prota Bilgisayar A.Ş. ile Autodesk Revit Architecture 2010 yayınlanmamış eğitim dokümanını oluşturmuştur. Bu süreçte bir Zaha Hadid projesi olan Bakü Haydar Aliyev Kültür Merkezinde yangın geciktirici uygulama sürecinde yer aldı. 2015 yılında, kavramsal tasarım konusunda çalışmalarına devam ederken, Tümaş Türk Mühendislik Müşavirlik ve Müteahhitlik A.Ş. şirketi bünyesinde, Gençlik ve Spor Bakanlığı’nda Proje Koordinatörü olarak görev aldı. Bu süreçte, Ordu, Karaman, Alsancak stadyumları, yüzme havuzları, spor salonları, eğitim merkezleri, spor salonları, buz pistleri, tribünler ve gençlik merkezi projeleri gibi büyük ölçekli spor tesislerinde uzmanlık kazandı. 2017’den beri, bir mimarlık ve inşaat şirketi olan Mesa Mesken A.Ş.’nde çalışıyor. Mesa Urla, Mesa Çengelköy konut projeleri, Mesa Antalya Canada Condo Niagara Falls Mixed-use projeleri ile, çelik taşıyıcılı satış ofisleri ve örnek villa iç mimari projelerinin koordinatörlüğünü üstlenmiştir. Mimarlar Odası 36. dönemde mimarlar odası Ankara Şubesi üyelik ve başkanlık görevlerini üstlenmiştir. Ek olarak, mimari çalışmalarının yanı sıra metal heykel çalışmalarına başladı ve şu anda “Kadın” koleksiyonu üzerinde çalışıyor. Koleksiyona ait bir parça şu an Mesa Urla projesinde sergilenmektedir.

Dışkapı Sanat Atölyesi olarak başladığımız çalışmalarımıza Etlik şehir Hastanesinde devam etmekteyiz. Amacımız hastane içerisinde moral ve motivasyonumuzu artırmak ve hastalarımıza faydalı olmak için “sanatın iyileştirici gücü”nü kullanmak için gönüllüler tarafından herhangi bir maddi kaygı düşünülmeden hayata geçirilen bir oluşumdur. Ve tabi ki Ülkemizde ilk… Sanat Atölyemiz bugüne kadar yapılan faaliyetleri sanatın hayatın her alanında ne kadar faydalı ve verimli olduğunu göstermiştir bize. Sanatsal üretimimizin temel unsuru, özü arzulamak, istemek ve çalışmaktır. 2020 yılından günümüze kadar aralıksız devam eden sanat serüvenimizde bir çok anı biriktirerek bugün kadar geldik. Sanatçılarımız ağlık Bilimleri Üniversitesi Etlik Şehir Hastanesi’nde görev yapmakla birlikte hastane bünyesinde kurulan resim atölyesinde çalışmalarına devam etmektedir.

Genç Yetenekleri Güçlendirme Vakfı EMART (EMpowering EMerging ARTists) sanat eğitimi alan öğrencilerin sanatsal üretimlerine destek vermek, klasik müzik ve opera sanatına olan ilgiyi arttırmak, ülkenin sanat ve kültür hayatına çeşitlilik getirerek katkıda bulunmak amacıyla İstanbul’da kurulmuştur. Genç sanatçıları yurt içinde ve özellikle yurt dışında tanıtmayı amaçlayan, yurtdışında uluslararası yapılanmayı hedefleyen bir vakıftır. Hayal Melodileri Resim Yarışması ile sanat öğrencilerinin görünürlüğüne, klasik müzik ve operaya farkındalığın artmasına katkıda bulunmayı amaçlar. Bu yıl Yevgeni Onegin operasını tema olarak kabul eden Hayal Melodileri Resim Yarışması’nın misyonu bu eserlerin anlaşılmasına vasıta olmak, sanat öğrencilerini entelektüel kaynak ve hayal etmeninin büyüsünü ilişkilendirmeye yönlendirmektir.

Gültekin Çizgen, 1990 başlarından bu yana fotoğraf sanatı yanında illüstrasyonla da ilgileniyor. Çalışmalarında anlatımcı estetiğe dayalı gölge oyunlarının anılarıyla geçen çocukluğunda saklı sembolik anlamların peşine düştü. Kültürümüzde yüzlerce yıl gerilere uzanan şablonların, çağdaş elektronik teknolojilerle yeniden yorumlayan illüstrasyonlar üreterek, doğulu öğeleri ve eski görselliğin temellerini yakalamaya çalıştı. Güzel Sanatlar Akademisinden sonra çalışmalarını tamamen kendi çabasıyla biçimlendirip, yönlendirdiği üretim dünyasının arka planı 87 ülkede yaptığı sanatsal incelemeler ve 10.000 kitaplık bir kütüphaneye yaslanan referanslarıyla gelişti. Buna rağmen ürünlerinde yabancı etkiler yerine, yerel kültür değerlerinin yapılanmasına önem verdi. Acaib-Ül Mahlukat illüstrasyon serisi Çizgen’in yayınlanması ve sergilenmesinden 30 yıl sonra bu defa yapay zeka uygulamaları ve karışık tekniklerle ele aldığı yeni versiyonuyla sergileniyor ve kitaplaşıyor.

EYÜP CAN YETER DUVARLARIN DİLİ OLSA DA KONUŞSA NE SÖYLERDİ SORUSUNA CEVABEN ESERLERİNİ YAPIYOR. DUVARI SANATLAN BİRLEŞTİREREK RUH KATIYOR.

İpekyolu eskiden ticaret yoluna verilen isimdi ve Asya’nın en Doğu’sunda kalan Çin’in Xian şehrinden başlayarak tüm Asya kitasını ortadan bölen, Ortadoğu ülkeleri ile Anadolu ve Mısır topraklarından geçerek Akdeniz’e ulaşır ve oradan da Avrupa’ya kadar uzanırdı. İpek, baharat ve porselen gibi ürünlerin en ilkel yöntemlerle taşındığı İpekyolu, tarih boyunca kullanılan bir ticaret yolu olmakla birlikte farklı fikirlerin, dinlerin ya da çeşitli kültürlerin birleştiği bir rota oluşturmuştur. Kültürlerarası iletişimin ticaret aracılığıyla başlaması açısından insanlık tarihinde çok önemli bir rotadır. Günümüzde bu ticaret yolunun rotasını yeniden yorumlayarak, başlangıcı Çin’in Xian şehri yerine, Kore’nin başkenti Seul şehrinden başlayan, Türkiye’nin başkenti Ankara’ya kadar uzanan Çağdaş İpek yolu rotası çizmek istiyoruz. Bu kez kültürlerarası iletişimi ticaret yerine sanat sağlamaktadır. Yine ticari bir ortamda yani sanat fuarında eserler sergilenecek ama vurgulanmak istenen sanatın kurduğu uluslararası iletişim ve birlikteliktir. Insanların düşünceleri, evrendeki sayısız yıldız kadar çeşitlidir. İzleyiciler çanaklara (macsaballara) baktığında bu sayısız düşünceler daha da çoğalacaktır.

Sanatsal ve kültürel proje tasarımları yapar, geliştirir ve gerçekleştirir. Grafik tasarım, stant tasarım ve uygulamaları yapar. Sergiler ve kültürel etkinlikler düzenler. Kitap, katalog ve broşür yayıncılığı konularında çalışır.

SANATAEVET, DEĞERLİ OYUNCU/YÖNETMEN VE YAZAR TAMER LEVENT TARAFINDAN BAŞLATILAN VE SÜRDÜRÜLEN BİR VİZYON HAREKETİDİR. SANATAEVET, GENEL SANAT KÜLTÜRÜMÜZE EVRENSEL BİR BAKIŞ AÇISI GETİREN VE YAŞAM SANATINI VURGULAYAN BİR DÜŞÜNCE VE EYLEM BİÇİMİDİR.

serlerde, sürdürülebilirlik ve çevresel farkındalık açısından çok önemli bir role sahip kenevirin, doğal bir kaynak olarak çok yönlü kullanılabilme potansiyeli vurgulanmaktadır. Ketene A.Ş. kenevir tohumundan nihai ürüne ilk yerli marka olan HE-PO markasını yaratmış ve endüstriyel ürünler tasarlamanın yanı sıra sanata ve sanatçıya verdiği destekle bu serginin gerçekleştirilmesini sağlamıştır. Kenevir lifleri, kökleri, talaş elyaf, ip ve kumaşları doğal boyama sanatçısı Çiğdem Güngör tarafından geleneksel doğal boyama teknikleriyle renklendirilmiş ve boyaların emilimi ve etkisi, kenevir lifinin benzersiz yapısı sayesinde belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır. Gül Bolulu Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinden mezun olan sanatçı halen M.Ü.G.S.F Tekstil Sanatları bölümünde öğretim görevlisidir ve kendi atölyesinde çalışmalarını sürdürmektedir. Merve Demirörs Küçük yaşlardan itibaren moda sektörüne duyduğu ilgiyi aldığı eğitim ve atölye çalışmaları ile kariyer edinmiş, modayı ve sanatı, doğaya olan sevgisinden beslenerek edindiği fikirlerle harmanlamıştır.

2022

KIM YONG MOON MUTLU BAŞKAYA KAAN CANDURAN ESRA ÇORA SERCAN FİLİZ BAEK JIEUN FİLİZ ÖZTÜRK CHU MYUNG SIL GIEOLA SUARDI SUKU PARK ÖZGÜR YILDIZ

SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİ

2013 YILINDA ANKARA’DA DOĞAN SARP, TED KOLEJİ 3. SINIF ÖĞRENCİSİDİR.

1981 YILINDAN BU YANA 40 YILI AŞKIN SÜREDİR DEVAM EDEN PINAR ÇOCUK RESİM YARIŞMASI…

2021

Türk Seramik Derneği (TSD)’nin ilk kez bütün disiplinlere açık gerçekleştireceği bir etkinlik olan uluslar arası görsel sanatlar sergisi “Antropause- İnsan Duraklaması” kavramına odaklanıyor. Sergi, 1-5 Haziran’da ArtContact İstanbul sanat fuarında gösterilecek. Serginin küratörleri Mutlu Başkaya, Fatma Batukan Belge ve İlhan Marasalıdır

Zihinsel ve fiziksel bir eylemin toplamıdır resim.. Sormanın, yanıtlamanın, hissetmenin, anlatmanın, anlamanın, kendini görmenin, kendine göstermenin adıdır. Resim, düşünülür, resim yapılır, resim izlenir, resim okunur, resim yazılır, resim eleştirilir ve dahası… Resim örülür de… Tıpkı diğer eylemler gibi resmi örmek, resmin içinde dolaşmaktır. Derinleşmektir. Resmi yaşamaktır. Resim boyamak gibi, malzemesi, tekniği, konusu, kompozisyonu ne olursa olsun resme dair ne varsa her şeyi kapsayan, yeni ve farklı bir dille, eski ve farklı bir sonuca ulaşma çabasıdır.

I-SOLATION Proje Serisinin bir parçası olarak I-SOLATED CONTACT, Birleşik Krallık, Hindistan, Avustralya ve Türkiye’den 19 Sanatçının çalışmaları aracılığıyla COVID-19 Küresel Salgını nedeniyle izole ve mesafeli zamanlarımızda pek çok şeyle yeniden kurduğumuz bağlantıya odaklanıyor.